"BİLİM KADINLARI İÇİN” PROGRAMI TÜRKİYE’DE 20. YILINDA!
ÇÜNKÜ DÜNYANIN BİLİME, BİLİMİN KADINLARA İHTİYACI VAR.ŞİMDİ HER ZAMANKİNDEN DAHA FAZLA!
L’Oréal Türkiye “Bilim Kadınları İçin” programını UNESCO Türkiye Milli Komisyonu iş birliğiyle tam 20 yıldır; bilimde cinsiyet eşitliğini desteklemek, kadınların bilime olan katkısını teşvik etmek, genç ve yetenekli bilim kadınlarımızın başarılarını taçlandırarak daha fazla tanınmalarını sağlamak amacıyla hayata geçiriyor.
Programın 20. yılında; kapsamlı ve yenilikçi projeleriyle gelecek vadeden, ilham veren çalışmalarıyla bilimin gelişmesine katkı sağlayan genç ve yetenekli 4 bilim kadını ödüle layık görüldü ve her biri, bilimsel araştırmalarında kullanmak üzere 120.000 TL destek almaya hak kazandı.
Günümüzde dünya çok hızlı bir şekilde ve pek çok yönüyle değişiyor. İnsanlık, tahmin edilemeyecek ani gelişmelerle yüzleşmek durumunda kalırken, global olarak tüm dünya sosyo-ekonomik, çevresel ve toplumsal anlamda zorlu sınavlardan geçiyor. Bu olağanüstü koşullarda artık hepimiz çok iyi biliyoruz ki bilim insanlarına ve bilimsel araştırmalara her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
DNA’sında bilim olan ve kurulduğu günden bu yana bilimi iş yapış şeklinin merkezinde konumlandıran lider Tekno-Güzellik şirketi L’Oreal Grup; “Bilim Kadınları İçin” programı ile tüm dünyada, bilimde cinsiyet eşitliğinin sağlanması konusunda farkındalık yaratmaya ve bilim alanında çalışan kadınların güçlendirilmesi adına somut adımlar atmaya devam ediyor.
PROGRAMIN 20. YILINDA, BİLİME YÖN VEREREK GELECEĞİ ŞEKİLLENDİREN 4 TÜRK BİLİM KADINI DAHA!
L’Oréal Türkiye, “Bilim Kadınları İçin” programını tüm dünyada en çok destekleyen 5 ülke arasında yer alıyor. Program bu yıl 20. yıldönümünde, bir kez daha ülkemizin her yerinden bilim kadınlarının yoğun ilgisini gördü ve başvuru süreci, 100’e yakın adayın birbirinden başarılı projeleriyle tamamlandı. “Yaşam ve Çevre Bilimleri” ve “Fiziki Bilimler” olmak üzere iki kategoride yapılan başvuruların değerlendirmeye alındığı programda başvurular, bağımsız UNESCO jürisi tarafından değerlendirildi. Kapsamlı ve yenilikçi bilimsel araştırmalarıyla gelecek vadeden, ilham veren çalışmalarıyla bilimin gelişmesine katkı sağlayan genç ve yetenekli 4 bilim kadını ödüle layık görüldü ve her biri, bilimsel araştırmalarında kullanmak üzere 120.000 TL destek almaya hak kazandı.
L’Oréal Türkiye Genel Müdürü Sinem Sandıkçı Gökçen, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Öcal Oğuz, yazar ve oyuncu Gülse Birsel’in katıldığı lansmanda projelerini tanıtan bilim kadınları; akademik özgeçmişleri, araştırmalarının bilime sağladığı katkı, projenin uygulanabilirliği, sürdürülebilirliği ve bilimsel yeniliği gibi kriterler göz önüne alınarak seçildi. İnsanlık için önemli projeler üzerinde çalışan, her biri üniversitelerdeki araştırmalarını sürdüren 40 yaş altındaki 4 genç bilim kadını; çevre, tıp, teknoloji, enerji, sanayi vb. gibi pek çok alanda heyecan verici çalışmalar gerçekleştiriyor.
20. YILDA GENÇ VE YETENEKLİ 4 BİLİM KADINI
ÇIĞIR AÇAN 4 YENİ BİLİM PROJESİ!
Dr. Burcu Bakır Güngör, dünyadaki en yaygın üçüncü kanser türü olan kolorektal kanserin daha hızlı teşhiş edilmesi ve kişiye özel tedavi geliştirilmesi için çalışıyor.
Dünya çapında üçüncü yaygın kanser türü olan kolorektal kanser (CRC); genetik mutasyonlar, çevresel koşullar ve bağırsak mikrobiyotasındaki anomalilerin etkisiyle oluşuyor. Bazı çalışmalar, CRC ile ilgili bağırsak mikrobiyomunun bileşimini ve fonksiyonel kapasitesini ortaya çıkarmaya çalışsa da CRC hastalarında bağırsak mikrobiyomunun kapsamlı bir resmi çizilemiyor. Dr. Güngör’ün projesi, CRC ile ilişkili farklı metagenomik veri setlerini çeşitli makine öğrenmesi ve yapay zeka yöntemleriyle analiz ederek CRC’nin hızlı teşhisine yardımcı olabilecek sağlam bir sınıflandırma modeli oluşturmayı, CRC ile ilişkili taksonomik biyo-belirteçleri, CRC ile ilişkili populasyona özgü mikro-organizmaları ve CRC hastalarının alt gruplarını keşfetmeyi hedefliyor. Projenin ayrıca CRC'nin mikrobiyom aracılı mekanizmalarını ortaya çıkarması bekleniyor. Dr. Güngör, geliştireceği model sayesinde CRC teşhisi için kullanılabilecek mikrobiyotayı en aza indirmeyi, dolayısıyla teşhis için gereken maliyeti ve zamanı azaltmayı amaçlıyor. “Kolorektal Kanserin Taksonomik Biyo-markörlerinin İnsan Bağırsak Mikrobiyotasından Keşfi” adıyla hayata geçirilen bu proje, yöntem tanıya ilave olarak kişiye özel CRC tedavisine yönelik biyo-belirteçleri belirlemeye de yardımcı olacak.
Dr. Buse Cevatemre prostat kanserinde kemoterapiye karşı gelişen direnci kırmak için çalışıyor.
Kemoterapi alan kanser hastalarının bir kısmı, zaman içerisinde kullanılan ilaca direnç geliştirebiliyor. Hastalarda gözlenen bu ilaç direnci gelişimi ise tedavi önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Dr. Cevatemre araştırmalarına “İlaç direncini nasıl kırarız, kanser hücrelerini nasıl yeniden ilaca duyarlı hale getirebiliriz?” sorusuyla başladı ve bu soruyu prostat kanseri özelinde sorarak belli bir hastalığa odaklandı. Araştırmanın öncelikle kanser hastalarında gözlenen ilaç direnci problemini laboratuvarda taklit etmesi, üzerinde çalışılabilecek bir model oluşturması gerekiyordu. Deneyler sonucunda, ilaç dirençli prostat kanseri hücrelerinde, aynı ilaca yeniden cevap vermelerini sağlayacak bir hedef keşfeden Dr. Buse Cevatemre ve ekibi, genetik ve farmakolojik yaklaşımlar ile bulgularını doğruladı. Dr. Buse Cevatemre “Kastrasyona Dirençli Prostat Kanserleri’nde BRPF Grubu Epigenetik Düzenleyicilerin Taksan Direncinin Kırılmasındaki Rolünün ve Moleküler Etki Mekanizmasının İncelenmesi” adını verdiği çalışmasıyla bu direncin üstesinden nasıl geldiklerini araştırıyor.
Doç. Dr. Damla Eroğlu Pala, çok daha yüksek enerjiye sahip ve daha uzun süre çalışabilen lityum-sülfür bataryalar geliştirmek için çalışıyor. Geleneksel bataryalara kıyasla çok daha yüksek kapasiteli olan lityum-sülfür bataryalar, karbon emisyonlarını ve benzine olan bağımlılığı azaltacak.
Lityum-sülfür bataryaların, yüksek teorik enerjiye sahip olmaları ve doğada çok daha fazla bulunan malzemeler içermeleri sayesinde son yıllarda önemi artıyor. Ancak lityum-sülfür bataryaların ticarileşebilmesi için enerji yoğunluğunun ve döngü ömrünün yani kullanım süresinin arttırılması gerekiyor. Doç. Dr. Damla Eroğlu Pala, “Yüksek Enerji Yoğunluğuna Sahip Lityum-Sülfür Bataryalar için 3-Boyutlu Nikel-Sülfür Kompozit Katotların Elektrodepozisyon ile Geliştirilmesi” adlı projesiyle 3-boyutlu nikel-sülfür kompozitlerin elektrodepozisyonla üretilmesini ve elde edilen kompozit katotlarla yüksek enerji yoğunluğuna ve döngü ömrüne sahip, çok daha güçlü ve daha uzun süre çalışabilen lityum-sülfür bataryaların geliştirilmesini amaçlıyor. Lityum-sülfür bataryalarda katot tasarım parametrelerinin hücre ve sistem-düzeyi performansla bağlantılarının derinlemesine incelenmesi bu bataryaların istenen düzeye ulaşması için kritik önem taşıyor.
Doç. Dr. Duygu Ağaoğulları projesiyle dünya bor rezervinin yaklaşık %75’ine sahip olan Türkiye’nin, ileri teknoloji bor ürünlerinin kullanım potansiyelini ortaya çıkartıyor. Projeyle ülkemizin kendi kaynakları çok daha verimli ve kazançlı hale gelecek.
Doç. Dr. Ağaoğulları, ülkemizin dünya bor rezervinin %75’ine sahip olmasından hareketle uç bor ürünleri olan taneli/partikül halindeki metal borürlerin sentezlenmesini, elde edilen borürlerin hibritleştirilmesini, sinterleme teknikleri ile ileri seramik malzemelere dönüştürülmesini ve grafen gibi iki boyutlu bir malzeme ile yüzeyinin kaplanarak geliştirilmesini hedefliyor. Proje sayesinde; toz malzeme, seramik malzeme, iki boyutlu grafen gibi farklı grupları birleştiren çok değerli yeni nesil bir malzeme grubu, ülkemizin kendi kaynakları ile üretilmiş olacak. Bu malzeme grubunun dünya genelinde endüstriyel bir kullanımı bulunmamakla birlikte, yapılan araştırmalar; sertliği, aşınma direnci, kimyasal kararlılığı çok yüksek olan ve elektronik sanayi, uzay/uçak sanayi, savunma sanayi, kaplama teknolojileri gibi sektörler içinde çok yüksek kullanım potansiyeli bulunan bir malzeme grubu olduğunu doğruluyor. “Yerli Bor Kaynaklarının İleri Borür Partikül&Seramik Malzemelerine Dönüştürülmesi ve Yüzey Özelliklerinin Grafen Enkapsülasyon ile Geliştirilmesi” adıyla hayata geçirilen bu araştırma ile dünya bor rezervinin yaklaşık %75’ine sahip olan Türkiye’de, yurt içindeki teknolojik ve sanayi faaliyetlerinde ileri teknoloji bor ürünlerinin kullanım potansiyelinin ortaya konması sağlanacak ve böylece ülkemizin kendi kaynakları çok daha verimli ve kazançlı hale gelecek.